Alacağın temliki ya da davanın devredilmesi hangi hallerde ve nasıl mümkün olur.
- Alacağın temliki, tarafların anlaşmasıyla devredilen alacağı devredenin malvarlığından devralanın malvarlığına geçirme işlemidir. Bu temlikin usulüne uygun olarak geçerli olabilmesi için birtakım şartlar vardır ki bunların varlığı halinde hukuken geçerli bir temlikname vardır ve hukuk düzenince geçerli kabul edecek aksi halde geçersiz olacaktır.
- Peki alacağın temlikine neden ihtiyaç duyulmaktadır? Bu yazının asıl konusu üzerinden ilerlemek isterim. Ülkemizde arzu etmediğimiz şekilde davaların 5, 7 hatta 10 yıl gibi oldukça uzun sürelerde sonuçlanması pekçok probleme yol açmaktadır. Davaların uzun süremesi, başlıbaşına Adil yargılanma hakkının ihlali olup vergilerimizde finanse edilen devletimiz ( Maliye Hazinesi) başvuruculara tazminat ödemek zorunda kalmaktadır ( konumuz bu olmadığından değinmekle yetiniyorum.)
- Ülkemizde davaların uzun sürmesi, davacının biran evvel alacağına kavuşmasını engellemektedir. Bu hallerde kimi davacılar alacak haklarından bir kısmından vazgeçerek ‘alacak hakkını bir başkasına satmak’ yolunu tercih etmekdir. Aynı şekilde davacı, paraya olan şiddetli ihtiyacı nedeniyle davakonusu ettiği üzerinde hak sahibi olduğunu düşündüğü ev, arsa, otomobili üzerindeki çoğunlukla alacak hakkını üçüncü bir kişiye devredebilmekte, satabilmektedir. Peki davakonusunu bir başkasına dava sürerken devretmesi halinde açılan davalar konusuz , sonuçsuz mu kalacaktır ? HMK 125 ile düzenlenen ‘Davakonusunun devri’ ile TBK 183-194 maddeleri arasında düzenlenen ‘alacağın temliki ‘ müesseseleri bir arada değerlendirilmeyi hak etmektedir. Alacağın temliki nedir, hangi hükümlere tabidir, davakonusunun devriyle ilgisi nedir ? İşte bu durumda Alacağın satım yolula başkasına temliki ya da davanın devredilmesi mümkün mü? mümkünse hangi şartlarda ? soruları gündeme gelmektedir.
- Alacağın temlikinin tanımını yukarıda vermiştik, temlikin geçerli olabilmesi için çoğunluk görüşe göre temlikname tarihinde alacağın ya da alacak ihtimalininin mevcut olması gereklidir. İleride muhtemel bir alacak örneğin 3 ay sonraki kira alacağının temliki mümkün olabilecektir. Bir başkasına devredilmiş alacak temliknameye konu olamaz ama aynı alacağın silsile olarak temliki mümkündür. Alacağın ihtilaflı olması temlike engel değildir.
- Temliknamenin, kanunun emredici koşullarına, kamu düzenine, genel ahlaka, kişilik alacaklarına ( tüm alacaklarımı devrediyorum gibi bir temlik geçerli değildir) sözleşmedeki temlik yasağına aykırı olmaması gerekir. Muvazaalı devirler, hata hile zorlama, aşırı yaralanma vs gibi irade fesadı gibi haller de temliki geçersiz kılacaktır.
- Sözleşmeye hüküm konularak alacağın devrine engel konulabilir bu halde devir yasağı olan sözleşmedeki hakkı devralan kişi sözleşmenin borçlusundan ifayı isterse sözleşme borçlusu ifadan (ödemeden) kaçınabilir.
- Yasa kimi alacakların devrine izin vermediğinden bu alacaklar da temliknameye konu olamaz. Borçlu tarafından kabul edilmemiş manevi tazminat alacakları, nafaka alacakları, sözleşmeye taraf olmaya bağlı yenilik doğurucu haklar temlikle alaklıya geçmez bu kapsamda sözleşmeden dönme, akdin feshi hakkı, satım sözleşmesinde bedel indirimi gibi haklar temlikle devredilmez. 6098 sayılı TBK 366/f.1, 5510 sy 91.m, TBK 429/1 ölünceye kadar bakma akdinde bakım alacaklısının hakkı borçlunun onayı olmadan devredilemez yapılsa dahi geçersizdir. İşin niteliği gereği örneğin nafaka alacağı, vekil edenin vekilden işi görmesini isteme, sözleşmenin irade fesadı hallerde iptalinin dava hakkı da devredilemez.
- Alacağın temlikiyle ilgili eski ve yeni borçlar yasasını karşılaştırma imkanı da veren dava açıldıktan sonra davacının davakonusunu devrini de ele alan oldukça detaylı izahlar içeren bir içtihadı yeri gelmişken sizlerle paylaşmak isterim. Yargıtay HGK 2014/ 23-220 E. sayılı dosyasında verilen karar şu şekildedir
…………………………’davacının dava sırasında Borcun kaynağı ne olursa olsun, alacaklının, alacağını bir başkasına (üçüncü kişiye) temlik etmesi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkabilir. Alacaklı, alacağının tamamını bir üçüncü kişiye devrettiğinde, borç ilişkisinde alacaklı tarafın bir hukuksal işleme dayanan değişimi sözkonusu olacaktır. Alacağın bir başkasına devri (temlik) alacaklının iradesine, yani üçüncü kişiyle yapmış olduğu sözleşmeye, bir kanun hükmüne veya bir mahkeme kararına dayalı olarak gerçekleşebilir (KILIÇOĞLU, M. Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. B., Ankara 2012, s. 784). - Alacağın temliki, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 162 ve devamı maddelerinde (6098 sayılı TBK m. 183. vd.) düzenlenmiştir. Rızai temliki düzenleyen BK’nun 162. maddesinde; “Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir. Borçlu, alacağın temlik edilmemesi şart edilmiş olduğunu, bu şartı ihtiva etmeyen bir ikrarı bilkitabeye istinat ile alacağını temellük eden üçüncü bir şahsa karşı iddia edemez.” hükümleri mevcuttur.Aynı Kanunun 164. maddesinde; “Alacağın temliki kanun veya mahkeme kararı mucibince vuku bulduğu halde, bir güna merasime tabi olmaksızın ve evvelki alacaklı tarafından rıza izhar edilmesine bile ihtiyaç bulunmaksızın üçüncü şahıslara karşı dermeyan edilebilir.” Hüsnüniyetle Yapılan Ödeme başlıklı 165.maddesinde de; “Temlik veya temellük eden tarafından alacağın temlik olunduğu kendisine bildirilmezden mukaddem evvelki alacaklıya ve mütevali temlikler vaki olmuş ise alacağı temellük edenlerden tercihi lazım gelen biri var iken diğerine hüsnü niyetle tediyede bulunan borçlu, beri olur.” Borçluya ait def’iler başlıklı 167.maddesi ise; “Borçlu, temlike vakıf olduğu zaman; temlik edene karşı haiz olduğu defileri, temellük edene karşı dahi dermeyan edebilir. Borçlunun matlubu temlik eden zimmetinde temlike vakıf olduğu zaman müeccel bir alacağı var idiyse bu alacağın temlik edilen matluptan sonra muacceliyet iktisap etmiş olmaması şartıyla borç ile takas edilmesini talep edebilir.” hükmünü içermektedir.Bu hükümlerden de açıkça anlaşılacağı üzere; alacağın temliki, bir alacağın alacaklı tarafından bir başka kimseye devredilmesidir. Bu suretle borç münasebetinde alacaklının şahsında bir değişiklik vuku bulmakta, eski alacaklının (temlik edenin) yerini yeni alacaklı (temellük eden) almaktadır. Aynı zamanda, temlik edilen alacak eski alacaklının malvarlığından çıkarak yeni alacaklının mamelekine dâhil olmakta, alacağı talep etmek hakkı da yeni alacaklıya intikâl etmektedir.Eğer alacaklı, alacağını bir başkası vasıtasıyla tahsil ettirmek isterse, bu kimseye tahsil yetkisi verecek yerde alacağını ona temlik eder ki, bu halde alacağın temliki tahsil maksadıyla yapılmış olmaktadır.Eğer alacaklı, mevcut bir borcu için teminat olmak üzere alacağını kendi alacaklısına rehnedeceği yerde ona temlik ederse, bu halde alacağın temliki teminat maksadıyla yapılmış olur.Hukukumuzda egemen olan ilke, şekil serbestîsi (818 sayılı BK m. 11/I; 6098 sayılı TBK m. 12) ise de, BK’nın “Akdin Şekli” başlıklı 163.maddesi (6098 sayılı TBK m. 184) “Tahriri şekilde yapılmış olmadıkça alacağın temliki muteber olmaz. Bir alacağın temlikini va’detmek, hususi şekle tabi değildir.” hükmü gereğince Kanunumuz alacağın temlikinin «yazılı» şekilde yapılmasını öngörmektedir. Bu itibarladır ki, bir muteberlik şekli olarak yazılı şekle uyulmadıkça alacağın temlikinin hiçbir hükmü yoktur. Bununla birlikte, temlik senedinde (ivazsız temliknamede) sadece temlik edenin imzasının bulunması kâfi olup ayrıca temellük edenin imzasının bulunmasına lüzum yoktur, şayet ivazlı temlik varsa alıcının da imzası bulunması şarttır. Temlik senedine tarih konulması da şart değildir.
Alacağın temliki ile asıl haktan ayrı yalnız başına başkasına devredilemeyen dava hakkı da devredilmiş olur. Bu anlamda davada taraf sıfatı da temlik alanda olmaktadır.
Davada sıfat, tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatı (husumet), maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Dava şartı olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir.
Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, “sıfat” yerine “husumet” terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu subjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur. Bu husus mahkemece re’sen gözönünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet ehliyetinin) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davacı ya da davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin, ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi, davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def’i de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vâkıf olunduğu takdirde re’sen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur (KURU Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.I., İstanbul 2001, s. 1157 vd.).
Yukarıda kısaca değinildiği gibi, bir davada davacı olma sıfatı dava konusu hakkın sahibine (hamiline) aittir. Bir sözleşmeden dolayı, kural olarak yalnız sözleşmenin tarafları dava açabilir; üçüncü kişilerin taraf (davacı) sıfatı yoktur.
Bununla birlikte taraf (davacı) sıfatı bulunmayan kişinin açmış olduğu bir davada taraf sıfatının yargılama aşamasında kazanılabilip kazanılamayacağı üzerinde de durulması gerekmektedir.
Şöyle ki; yargılama aşamasında taraf (davacı) sıfatının kazanılabilmesi mümkün ise ilgiliye mevcut dosyada bu imkanın tanınması, neticesinde taraf sıfatının kazanılması halinde davaya devam edilmesi hem 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyet Anayasası’nın 141/4. maddesi ve yargılamaya hakim olan ilkelerden 6100 sayılı HMK 30. maddesi (1086 sayılı HMUK m. 77) gereğince “usul ekonomisi ilkesine” ve hem de HMK 125. (1086 sayılı HMUK m. 186) maddesi “dava konusunun devri” hükümlerine uygun olacaktır.
Zira, 6100 sayılı HMK 125. (1086 sayılı HMUK m. 186) maddesi “dava konusunun devri” hükmü gereğince davada taraf olmayan 3. kişinin davacıdan dava konusunu devralması ile yargılama aşamasında her zaman davada taraf sıfatını kazanacağı kabul edilmiş olması karşısında hali hazırda davada davacı olarak bulunan alacağın temliki ile davada taraf (davacı) sıfatını kazanabilme olanağı bulunan kişiye de bu imkanın tanınması usul ekonomisi ilkesine uygun düşer.’YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2014/ 23-220 Karar: 2015 / 2024 Karar Tarihi: 30.09.2015
- Alacağın satım yoluyla başkasına temliki ya da davanın devredilmesi mümkün mü? sorusunun cevabı evettir. Ülkemiz koşullarında davacı, davadaki alacağını çoğunlukla noterde onaylanan/düzenlenen bir temlikname ile bir başkasına devretmektedir. Devralan kişi de noter temliknamesi ile davaya davacı sıfatıyla katılma isteğini mahkemeye yazılı olarak sunmaktadır. Hukuken , temlik sözleşmesinin geçerlilik şartı yazılı yapılmasına bağlı olup noterden yapılması zorunlu değildir. Bunun dışında ivazlı ya da ivazsız alacağın temliki sözleşmesinin hem 6098 sayılı TBK 183-194 maddelerindeki hükümlere hem de sözleşmelerin genel geçerlilik şartlarını düzenleyen Borçlar Hukuku genel hükümlerine uygun olarak düzenlenmesine bağlıdır.
- Temliknameye konu alacak dava edilmişse ve dava konusu alacak temlikname ile 3. bir kişiye devredilmişse alacağı devralan kişi davada yeni davacı olarak yargıalmaya katılabilecektir. Davacı örneğin ayıplı aracıyla ilgili ayıp oranında bedel indirimi talepli dava açmışsa dava sürerken aracını satması halinde yeni araç sahibi 6100 sayılı HMK 125.maddesi gereğince davacı olarak davakonusu devraldığı için davasını devam ettirebilir. Sözleşmeye taraf olmaktan kaynaklanan Yenilik doğurucu hakkın alacağın temliki ile devrinin mümkün olmadığından bu problem ‘ sözleşmenin devri (TBK 205/1) ya da devralana temsil yetkisi (TBK 40 vd) vermekle aracı alan kişi örneğin sözleşmeden dönme ile bedel iadesi talebini havi davasına devam edebilecektir.
- Alacak hakkına sahip kişi kötüniyetli olarak aynı alacağını birden fazla temlikname ile devretmişse önceki tarihli temlikname geçerli olacaktır, temliknamenin noteden yapılması bu halde tarhihteki hileye karşı çözümdür. Dava ya da icra dosyasına ibraz edilen temlik adi yazılı şekilde yapılmışsa üzerindeki tarih ne olursa olsun dosyaya ibraz tarihinde temlikname hüküm ifade edecektir. Bu gibi hallerde aynı alacağın birden fazla kişiye temliki / satılması durumunda dolandırıcılığın mağduru olma riskini hatırlatmak isterim.
- Kamulaştırmasız elatma ya da 2942 sy 10. maddesinde yazılı bedel tespiti ve tescil davasında , mahkeme kararıyla taşınmaz , üzerindeki tüm kısıtlamalardan arındırılmış olarak idarenin mülkiyetine geçecektir. Mahkemeler, dava konusu taşınmazın papu kaydında bulunan takyidatın hükmedilen bedele yansıtılmasına karar vermektedir. Bu halde her ne kadar alacağın temliki ile açılan davaya davacı olarak müdahil olabilirseniz de davayı kazanmanız halinde tapudaki kısıtlamalar nedeniyle alacağa kavuşmama ihtimaliniz vardır. Bu nedenle sadece dava dosyasını değil davaya konu tapunun kaydındaki ipotek, haciz gibi takyidatları araştırmanızı salık veririm. Kaldı ki temlik eden kişinin temlik edeceği alacağı, taşınmazı üzerinde haciz, ipotek varsa alacağı devretme tasarruf yetkisinin olmayacağından temlik eden kişinin tasarruf yetkisini araştırmanızı öneririm. Bu gibi hallerde ivazlı alacağını devreden kişi, yasa gereği alacağın varlığını ve tahsil kabiliyetini garanti ettiğinden temlik alacaklısının ödediğini, masraflarını, faiziyle geri alma hakkı vardır lakin zahmetli bir yoldur. Sonrdan aklınızın başınıza gelmesinden ise temlik öncesinde akıllı davranıp gerekli araştırmayı yapmanızda yarar vardır.
- Bölünebilir nitelikteki alacağın tamamen devri mümkün oldğuğu gibi kısmen devri de mümkündür.
- Temlik eden kişinin kendi avukatından habersiz temlikname düzenlemesi halinde temlik alan kişiyle birlikte avukatlık ücret sözleşmesinden sorumlu olduğunu hatırlatmak isterim.
- Sözleşmedeki alacağın temliki konu ise sözleşmede temlik yasağının varolup olmadığının kontrolü gerekir.
- Gerçekte ivazsız temliklerde sadece temlik eden kişinin alacağını temlik ettiğine dair imzası yeterli olmasına rağmen uygulamada noterden iki taraf da imza atmaktadır ki gereksizdir. İvazlı temlikte ise iki tarafın da alacağın temliki sözleşmesini imzalaması gerekir.
- Temliknamelerin geçerli olabilmesi için noterde düzenlemesi şart zaruri değildir ancak tarihin ıspatı bakımındankimi durumlarda gereklidir. Temlik edilen alacağın borçlusuna TBK 186. hükmüne göre bu temlikten haber verilmesi gerekir aksi halde borçlu iyiniyetle devreden alacaklıya ödeme yaparak borcundan kurtulacaktır. Bu bildirimin yapılmaması tek başına temliki geçersiz hale getirmez.
Kısa kısa maddeler halinde değindiğim bu nedenle belki biraz düzensiz ve yersiz tekrarlar olduysa affınızı dilerim. Alacağın temliki niyetindeyseniz bu süreci yasalara ve varsa sözleşmeye göre uygun olarak yönetmeniz halinde alacaklı borçlu ve devralan 3. kişi için de hukuken geçerli kurulan ve sonuç doğuran bir alacağın temliki işlemi gerçekleşmiş olacaktır. Bunda tüm tarafların çıkarları vardır. 24.9.2021
Av.Tevrat DURAN , İstanbul
Henüz yorum yapılmamış, sesinizi aşağıya ekleyin!